Doğduğumuzda
Bizim için yaptırdığı sandıklara
Gümüş aynalar
Lacivert taşlar
Ve Halep’ten kaçak gelen kumaşlar
Dolduran annemiz
Bir zaman sonra
Bizi koyup o sandıklara
Yol
Rüzgâr
Ve konakları fısıldayacaktı kulağımıza.
Yalnız kalmayalım diye karanlıkta
Çocukluğumuzu ekleyecek
Avunmamızı isteyecekti
O çocuklukla.
Sırtımızdan jiletle akıtılan kanın
Karıştığı uzun ırmağa
Bırakıldığımızda
Annemiz bu kadarını istemezdi
Bu yüzden
O uyurken
Uzaklaştık
Diyorduk sulara.
Gidişin kendisinden artakalan
Her şey, herkes burada.
Ben buradayım
Kardeşlerim yitikliğiyle burada
Annem elbiseleriyle
Erkek kardeşim savaş korkusuyla
Babam burada hiç uyanmış olmasa da
Dünya eksilmiş etrafımda
Bir düş sanki olanlar
Uzayan ve uzadıkça acıtan
I
Annemiz
Siyah kadife elbisesini okşadığında
Saçlarını düşürerek bakışlarına
Babamızı hatırlardı:
Beyaz bir dağda olduğunu söylüyordu onun
Beyaz ve her bahar küçülen bir dağda
II
Hepimizden büyük olan
Ve uzaktaki savaştan korkan
Erkek kardeşimiz
Dönmeyince bir daha
Biz de korktuk savaştan.
Ama savaş değildi onu bırakmayan.
Gelirken yanımıza
Atıyla uyumuş
Babamızın karşısındaki karlı dağda
Annemizin yüzü azaldıkça
Omuzları küçüldükçe annemizin
Şaşırdık hangi dağa bakacağımıza
III
Evimizin uzun sofasında
Kadife elbisesi uzayıp
Gümüş başlığı ağırlaştıkça
Bolardıkça gümüş kemeri
Annemiz benziyordu baktığı dağlara.
Baharda inceliyordu kabuğu
Ama ulaşamıyorduk ona.
Ölüyordu
Bu defa gerçekten eriyordu
Bir daha görünmedi sofada
IV
Her kış kaybolan
Ve baharda ortaya çıkan
Bir ağaç oldu annemiz
Dövmeleri olan bir meşeydi o
İniltisi geliyordu kulağımıza
V
Annemiz
Her gece siyah kadifesiyle
Dolaşıyordu dağların arasında
Kökleri olmayan bir meşeydi o
Suskun, arasıra ağlayan
Ayrılmadan daha
Toplaşır gölgesine annemizin
Fısıldaşırdık aramızda
Tanrım n’olur bağışla
Evimizi bağışla tanrım n’olur
Dokunma sofamıza
Orada gülebiliyoruz ancak
Orada adamakıllı susuyoruz
Orada ağzımız bizim oluyor
Dokunmasak da
Görüyoruz annemizi uzaktan
VI
Soğuklar başladığında
Atlılar gelmişti bizi almaya
Yaşlı ve tuhaf atlılardı
Korkutmuşlardı bizi
Kar yağmıştı bakışlarına.
Ve hiç konuşmadan bizimle
Bakmadan ellerimizin küçüklüğüne
Konaklara götüreceklerdi bizi
Rüzgârla uğuldayan konaklara
When we were born
It was our mother
Who had caskets made for us
And filled them with silver mirrors
Dark blue stones
And fabrics smuggled from Aleppo
Later
She would put us in those caskets
And whisper in our ears
Of roads
And winds
And mansions.
To stop us being lonely in the dark
She would add our childhood too
To comfort us
With that childhood.
But when we were left
In the long river whose waters streamed
With blood that poured from ritual razor-slashes on our backs
Our mother never wanted such an outrage
And that is why
We kept telling the waters
While she was sleeping
We moved far away.
What’s left from that flight
Everything, everyone is here.
I am here
My brothers and sisters are here with their loss
My mother with her dresses
My brother with his fear of war
My father’s here, but not awake
Around me the world has shrunk
All like a dream
That hurts the longer it lasts
I
Our mother
Stroking her black velvet dress
And veiling her gaze with her hair
Would remember our father:
She said he was on a white mountain
A white mountain getting smaller every spring
II
When our brother
Older than all of us
And afraid of the distant war
Never came home
We too feared the war.
But it wasn’t war that kept him away.
On his way back
He fell asleep with his horse
On the snowy mountain facing our father’s
As our mother’s face grew thinner
And our mother’s shoulders shrank
We wondered which mountain to look at
III
On the long veranda of our house
As her velvet dress grew longer
Her silver hairband heavier
Her silver belt looser
Our mother looked more and more
Like the mountains she watched.
In spring her shell was wearing out
But we couldn’t reach her.
She was dying
Pining away
She never appeared again on the veranda
IV
Lost every winter
Returning in spring
Our mother became a tree
A tattooed oak
Her moaning in our ears
V
Every night
In her black velvet dress
Our mother wandered among the mountains
She was a rootless oak
Silent, now and then weeping
Before we parted
We would gather in our mother’s shadow
And whisper among ourselves
Please God forgive us
Spare our house
Don’t touch our veranda
Only there can we laugh
Only there can we be really silent
Only there can we say what we like
And even if we don’t touch her
We can see our mother from afar
VI
When the cold spell began
Horsemen came to take us away
Horsemen old and strange
Who made us afraid
Snow veiled their eyes.
Without a word
Not looking at our little hands
They came to carry us off to the mansions
Mansions howling with winds.
Translated from Turkish by the author